11 Mayıs 2009 Pazartesi

Kapuzbaşı


Kayseri'nin Yahyalı ilçesinden, Kapuzbaşı Şelaleleri'ne doğru ilerlerken, artık Kapuzbaşı'na çok yaklaştığınızda başlayan bölgeye, sahip olduğu duvarlar, kayalar, şelaleler, çam ağaçları ve tırmanış imkanlarından dolayı "Türkiye'nin Yosemite'i" desek, hiç de abartmış olmayız diye düşünüyorum.

Bölgeye son gidişim üzerinden en az 10 yıl geçmişti. Geçtiğimiz Pazar günü ben, Agi, Nedim, Dursun ve Cüneyt Abi olarak, 3 motor üzerinde Kapuzbaşı yollarına düştük. Çamağaçları ile bezeli, kahverengi ırmağın gürül gürül aktığı bölgeye girdiğimizde bir an kendimi kaybettim. Fotoğraf çekmek için bir mola verdik ama ben o muhteşem duvarların büyüsüne kapılmış gitmiştim çoktan. Arkadaşlarımla ne konuştuğumuzu bile hatırlamıyorum.

Son on yılda değişen, olgunlaşan tırmanış anlayışım, on yıl önce görüp, belki de kıymetini bilemediğim bu bölgeyi tekrar yorumlamama neden olmuş ve beni büyük bir duygu karmaşasının içine itmişti.

Harika! Tek kelime ile "Harika!"

Peki tırmanış? Elbette! Öyle güzel, öyle muhteşem ki... Bu yaz fırsat buldukça gidip tırmanmaya çalışacağım. Katılmak isteyenleriniz olursa çok memnun olurum.

Bunun yanında büyük bir tehlikenin de kapıda olduğunu biliyorum. Ünlü sponsorlarıyla gazlanmış, tırmanış dünyasının "ünlü" "uzun spor rota yapıcıları" Türkiye'deki işbirlikçileriyle birlikte, buraya da el atmakta ve "ünlü" web sitelerinde kendi reklamlarını yapmakta gecikmeyecekler.

Cahil ve umarsız "tırmanış camiamız" bu haldeyken, bizlerin çabaları bu saldırıların karşısında durabilecek mi bilmiyorum. Böylesine büyük, böylesine gözü dönmüş bir harekete karşı tek başıma yapabileceğim birşey yok.

Tırmanış adına kendimi bildim bileli durduğum yeri koruyacak, dağların ve uzak, alakasız her türlü bölgenin boltlanması konusundaki karşı duruşumu sergilemeye devam edeceğim.

Hiç kimseye hissettirilmeden, el altından, gizlice ve utanmazca yapılan yapılan boltlamaları da vatan hainliği olarak görüyorum.

Hiç yorum yok: